Behzat Ç ve Toplumsal Yozlaşma
Senfoni
kültürü ile demokrasi arasında doğrudan bir bağ vardır. Çok sesli müzik dinleyenlerin
demokrasi algıları, teksesli müzik dinleyenlere göre daha gelişmiştir. Bunun
nedeni “çok sesli müzikteki enstrümanların” gereği yerde susup, gereği yerde
ses vermeyi bilmeleri, bir nota ahengine tabi olup, partisyon içindeki
konumlarının üç aşağı beş yukarı belli oluşundandır.
İşte
bu gelişmeyi ilk algılayanlardan biri de Mustafa Kemal Atatürk’tür. Türkiye
Cumhuriyeti kurulduğunda kurucusu olan Atatürk, zorunlu yasaklar ile senfonik
müziği halka dinleterek, onların siyasi algısını bir nebze olsun yeni fark
ettikleri demokrasi kültürüyle şekillendirmek arzusundaydı.
TRT’nin
ilk açılış yıllarında seremonik açılışı ile Bach’da Haydn’a kadar çok geniş bir
yelpaze yurdun en ücra yerine klasik müzik yayını yapılması amaçlanmıştı.
Hatta
TRT’nin olmadığı zamanlarda oda orkestraları ile halkın benliğini arttırmayı
amaçlıyordu.
Günümüzde
“dindar nesil, dindar olmayan” nesil tartışmaları yapılırken bir konu ciddi
olarak atlanmakta. Dindar olan neslin tehlikesi, kendi gibi olmayan insanlara
yaklaşımı, bu insanların yaşam haklarına gösterdiği yaklaşımla alakalıdır. Dindar
olmayan nesil için ise aynı tehlike söz konusudur. Onlar da kendinden olmayan
insanların yaşam haklarına, ekonomik yahut siyasi özgürlüklerine müdahale
ettikleri ölçütte değerlendirilmelidir.
En
büyük gizli tehlike ise “dindar nesil” olmadığını söyleyip, bununla övünüp
aslında gizli bağnazlık içinde olanlardır.
Behzat
Ç ile İktidar arasındaki ilişkiyi
görmemek körlük olabilir ancak bunu fark ettiği halde sırf diziyi seviyor diye
sahip çıkmak ne ola ki? Atatürk bize hep "üst insan olmayı"
öğütleri... Dini 2. Planda görmesi, zorla klasik müzik çaldırması, kılık
kıyafet devrimi, konuşma ve harflerdeki yenilenme hep bunun sonunda tezahür
etti... Behzat Ç'ye ya da Kuzey Tekinoğlu gibi karakterler ise, klasik müzikten
anlamayan, oturup kalkmasını bilmeyen, kodumu oturtturan, kadına karsı şiddetin
neredeyse herkesçe onandığı bir zemin sağladı, İktidar’ı neden yargılıyoruz
peki? Kendi dediğini yapıyor... Kuralları kendi isteğine göre ya yeniden
düzenliyor ya da yok sayıyor... Ama bir Berfin Ana'dan da bahsediyor... Dersim için
özür de diliyor?
Faili
meçhul bir "Kurt gencinin" mezarını bir ana için bulduğu gün ne
olaylar olmuştu Behzat C için... Beklenen Mesih laflarını duyar gibiydim oysa
aynı “dindar” neslin farklı bir tezahürüydü. Yeri gelince iktidar da “özür”
diliyor… yeri gelince “Behzat Ç”de…
Öyle
bir ülke düşünün ki “önderi” Mustafa Kemal Atatürk gibi bir “entelijans” örnek
aldığı karakter “Behzat Ç” iktidarı da malum olsun…
Tabii
ki Behzat Ç, Kuzey Tekinoğlu birer “masal kahramanı” diyenleri duyar gibiyim,
en büyük savunma da yine aynı kişilerden “e onca seveni var” oluyor! İktidarın
da “onca seveni” yok mu? Gelelim yabancı dizilere… Belki aynı durum onlarda da
var gibi de gözükse de “Dexter” da “şeraiti kendine uydursa da” avama değil,
bir üst perdeden yapıyor…
Yine
“Kuzey Güney” dizisindeki Güney Tekinoğlu, bir üst perdeye çıkmaya çalışıyor,
zaman zaman bocalıyor, düşüyor, yanılıyor ama “ideal” olana ulaşmaya çalışıyor…
Oturup kalkmasını, yemek yemesini, ağlamasını, gülmesini, bilen biri olmaya
çalışıyor… Ama biz onu “kaypak, ailesini satan, para için ruhunu satan biri
olarak” görüyoruz. Öte yandan sokak ortasında “kötü de olsa” kadını döven, usturubunda
adam tehdit eden bir karakteri bağrımıza basıyor “konuşma sitilini” yürüyüşünü
taklit edebiliyoruz. Sonra da her sözümüze “Atatürk” diye başlayabiliyoruz.
Atatürk bunlardan hangiydi acaba…
Hangi
iktidar olursa olsun, popüler “iktidara hizmet eder” muhalif de olsa hizmet
eder, yandaş olsa da… Hiçbir şey yapmasa, onun o muhalif tavrı seni bastırır.
Zaten “falanca benim için söyleneni” söylemiş, benim bunları söylememe artık ne
gerek var hissi yaratır. E bir de başının derde gireceğini de hesaba katarsa
“sarı çizmeleri moda olan Mehmed Ağa”nın söylemesi her konuda onu muhalif tavrı
ile tatmin etmesi halkı daha da mutlu eder. Rahatlatır.
Muhabbetle